Candarma Bekir ve Halil Efe

Bu hikaye Sabahattin Ali’nin „Candarma Bekir“ öyküsünün uyarlaması.
Bu sahnede kahraman Halil Efe, Kaklık köyüne yeni gelmiş.

Bunun üzerine köy karakoluna gitmişim.
Oraya vardığımda bir sürprizle karşılaşmışım: Yine mahallemden tanıdık bir yüz gördümüşüm! Ve o yüzde şaşmaz bir sırıtış varmış; Şakacı çocukluk zamanlarından beri uzun zamandır özlenen içten bir gülüş.
‘Bu var mı? Bu Halil, sevgili komşum, çocukluk arkadaşım! Hayır, buna inanamıyorum!‘
‚Ve rüya görüyorum, bu sevimli yaratığı tanıyorum! Bekir’im! Bu imkansız!‘
‚Hiçbir şey imkansız değil! Lütfen içeri gel! Hoş geldin, özel onur konuğum!‘
‚Hoş bulduk, teşekkür ederim.‘
‚Lütfen otur ve dinlen, sevgili hemşerim. Çay ister misin?‘
‚Ah, evet, isterim!‘
‚Şimdi onu sana getireceğim, bir dakika, senin için taze hazırlayacağım. Biraz baklava ve zencefilli kurabiye ister misin?‘
‚Buna hayır demeyeceğim, yemekten gerçekten keyif alıyorum! Evet, memnuniyetle, isterim!‘

Bir süre sonra Bekir bana çayı getirmiş. Önümde diz çöküp çay bardağını bana uzatmış. Elimi okşamış. Tanrım, öyle yumuşak, kadifemsi elleri varmış. Şaşmamalı, candarma olmuş, bu varlıklar sıradan ölümlü insan ırkından çok daha hassasmışlar.
‚İşte çayın, sevgili onur konuğum. Şeker ister misin? Bir küp mü yoksa iki mi?‘
‚İki küp şeker olur, canım candarmacığım. Zarif görünüyorsun, üniforma seni çok iyi giydiriyor.‘
‚İltifatın için teşekkür ederim, hala o zamanki kadar naziksin, arkadaşım.‘
‚Gerçekten birbirimizi görmeyeli uzun zaman oldu. Şimdi Kaklık’a geliyorum ve bulduğum göz şekerlerine hayran kalıyorum!‘
‚Ve son derece albenili bir adama bakabildiğim için tarif edilemez derecede mutluyum. Sen çok yakışıklı bir herif oldun! Söyle bana, seni bu bölgeye tam olarak getiren ne? Hangi kader birbirimizi tekrar görmemizi istedi? Pekâla, kesinlikle burada yanımda olduğun için mutluyum…‘
‚Ah, sevgilim, bu pek de hoş bir hikaye değil… Elbette misafirin olduğum için çok mutluyum, kendimi iyi bakıldığımı ve aranızda hoş karşılandığımı hissediyorum…‘
‚Gel bakalım hemşerim, geçmiş olsun, kasavet etme! Her şey yerli yerine oturacak, elimden geldiğince sana yardım edeceğim. Eğer kader tekrar buluşmamızı istediyse bu cennetten bir ipucu. Senin iyiliğinden ben sorumluyum. Bu benim görevim; ben bir candarmayım! Bahsi gelmişken, kahve içer misin?‘
‚Teşvikin için teşekkür ederim canım candarmam Bekirceğizim, yardımsever sözlerinle içim daha da rahatlayım.Benimle o kadar çok ilgileniyorsun ki bu bugünlerde çok nadir görülen bir durum, çok etkilendim. Bir kahve içmek isterim, teklifin için teşekkürler.‘
‚Sana herhangi bir şekilde yardımcı olabilirsem çok mutlu olurum, Halilciğim.‘
Ah, bunu söylerken kulağa o kadar şefkatli geliyormuş. Kahve yapmaya gitmiş.
Sonunda şefkatli bir can bulduğum için mutluymuşum. Bu kişinin yıllar öncesinden çocukluk yıllarımdaki mahalle oyun arkadaşım olması tesadüften öte bir şeymiş.
Sonunda mutluluğu burada bulmuşum mu? Sonunda benim için her şey daha iyi olacak mı? Soruşturma altında olduğum ve mahkemede yargılanacağım gerçeği de dahil olmak üzere ona gerçekten her şeyi anlatmalı mıydım? Sonuçta işi göz önüne alındığında geçmişimi zaten biliyor olabilir. Bekirceğizime yalan söylemek istememişim.
‚İşte kahve geliyor, dikkatli ol, o sıcak! Ah evet, kahveni nasıl içersin? Sade mi, şekerli mi?‘
‚Az şekerli olsun, lütfen.‘
‚Buyurun, Halil beyim.‘
‚Duyarlı ellerine sağlık, canım candarmam Bekir’im. Sana bir şey sormam lazım: Damadın bir eşkıya olsaydı ne derdin?‘
‚Beni içtenlikle sevdiği sürece umur etmem.‘
Artık tüm endişelerim ortadan kaybolmuş.
‚Şimdi misafir odasını senin için hazırlayacağım, geç oluyor. Yakında. Merak etme, yan odada uyuyacağım. Bir şeye ihtiyacın olursa seninle ilgilenmek için buradayım. Burada ayrıca peluş bir hayvanım var. Olur, gecelik konaklamayı ayarlayacağım. Lütfen biraz izin verin, kısa süre sonra tekrar gelip senin odana kadar eşlik edeceğim.‘
Bu kadar ilgi ve samimiyet nedeniyle artık kaçma düşüncem yokmuş. Kolay olur çünkü bu durumda hem kelepçe hem de mavzer eksikmiş. Şefkatli Bekir’imin gözetimindeyken bundan daha iyi bir durumda olamazmışım.
‚Artık odan senin için hazır, sevgili onur konuğum. Beni takip etmek istersen lütfen…‘
Misafir odası gerçekten yakındaymış. Konforlu konaklamaya hayran kalmışım; tazelenmek ve geceyi huzur içinde geçirmek için ihtiyacın olan her şey varmış.
‚İyi geceler tatlı rüyalar, hayatım Halil efem! Öpüyorum!‘
‚Sana da, canım candarmam benim, Bekirceğizim! Ben de seni öpüyorum!‘
Sevgili Bekir’in yanımda olması düşüncesi tatlı bir uykuya dalmamı ve kaygısız bir geleceğin hayalini kurmamı sağlamış.

Kaklık’ın misafirhanesinin pencerelerini aydınlatan gün ışığı beni uyandırmış. Uzun zamandır misafir odasındaki yumuşak yatakta uyuduğum kadar iyi uyumamıştım. Ne kadar uyumuşum ? Çalar saat, saatin on biri çoktan geçtiğini gösteriyormuş. Vücudumun bir iyileşme evresine ihtiyacı olduğu açıkmış. Misafirhanede yalnız olduğumu fark etmişim. Beni denetleyecek kimse yokmuş. Bekir’im yokmuş. Ama düşünmeye başlamadan önce, konuk evinin mutfağındaki masada bir not bulmuşum:

‚Merhaba sevgili Halil zeybeğim! Umarım iyi dinlenmişin ve gücünü yeniden kazanmışsın. Lütfen uyandığında yanında olamadığım için beni affet. Bir fikrim var, sadece her şeyi hızlıca organize etmem gerekiyor. Senin için sadece en iyisini istiyorum, sevgili bulduğum arkadaşım! Burada mutfakta kahvaltı için ihtiyacın olan her şeyi bulabilirsin, kendini kolayca hazırlayabilirsin, çünkü her zaman çok bağımsız olduğunu biliyorum. Öyleyse, kendine yardım et ve kendine iyi güçlendir! Yakında döneceğim. Öpücükler. Senin sadık Bekir‘


Demek ki iyi kalpli Bekir’im beni uyandırmak istememiş. Kahvaltımı bile düşünmüş. Bana iyilik yapmak için ne düşündüğünü merak ediyormuşum. Benim için sadece en iyisini istiyormuş, ne yapmak istiyormuş? İyi stoklanmış buzdolabına, iyi doldurulmuş meyve tabağına ve mevcut diğer malzemelere hayran kalmışım. Acil bir durumda, burada aylarca olmasa bile haftalarca hayatta kalabilirim. Baştan çıkarıcı meyveyle ziyafet çekmişim. Sakin bir şekilde çay hazırlamışım. Buzdolabından biraz ayran ve soya yoğurdu almışım. Kısacası, o anda iştahım neye çekiyorsa onu alıyormuşum. Bu lezzetli fondötenin ardından geç sabah yemeği bir kahve ile bitirmişim.
Yapacak daha iyi bir şeyim olmadığından, mevcut konaklama yerime daha yakından bakmaya başlamışım. Benim misafir odam, Bekir’in odası ve mutfak dışında salon ve küçük bir kütüphane gibi başka odalar da varmış. Bekir’in dönüşünü beklerken gerçekten sıkılmamışım, çünkü görecek çok şey varmış…
‚Halil’im, sevgili arkadaşım! İşte yine buradayım! Gece iyi uyuyabildin mi? İyi misin, hayatım? Umarım burada kendini evinde hissetmekte tereddüt etmemiş ve kahvaltın için ihtiyacın olan her şeyi bulmuşsundur…‘
‚Candarma Bekir, canım benim! Kalbime gel, seni muhteşem küçük şekerim! Notunu okudum. Uzun zamandır hissetmediğim kadar iyi hissediyorum! Sen sadece her şeyi düşünüyorsun. Nasıl iyi hissetmem ki! Gecem ebedilik olmadığı kadar sessizdi, kendimi yeniden zinde hissediyorum ve kahvaltıda da bol bol yemek yedim! Burada olduğum için çok mutluyum. Şimdi tekrar yanımda olduğun için daha da mutluyum!‘
‚Her şeyi hazırladım. İlerleyen saatlerde ziyaretçilerimiz olacak.‘
Bu ziyaretçileri heyecanla bekliyormuşum. Onlar kim olabilir?


Gerçekten de, öğleden sonra geç saatlere doğru konuk evinin önü kalabalıklaşmaya başlamış. ‚Ne iyi ettiniz de geldiniz, değerli dostlarım!‘ demiş Bekir o tatlı gülümsemesiyle davetli beyleri içeri davet etmiş. Bir huşu duygusuna kapılmışım, çünkü belli ki davetlilerin hepsi saygıdeğer ekselanslardı: yedi köyün ileri gelenleri, başkanları ve yaşlıları! Bekir, seçkin konukların kendilerini evlerinde hissedebilmeleri için her şeyi önceden hazırladığı salona kadar seçkin beylere eşlik etmiş: masada lezzetli atıştırmalıklardan oluşan tabaklar vardı ve içecekleri de temin etmişti. Soylu beyler yerlerine oturmuşular ve Bekir’e gülümsemişler. Beyefendilerin en büyüğü söz almış ve şöyle demiş: ‚Güzel ay çocuğumuz Bekir Çavuş ile tekrar sohbet etmek ne güzel!‘ Diğer beyler de onunla aynı fikirdeymiş: ‚Doğru, ne güzel bir akşam, burada sevgili Bekir’imizle, oğlumuzla, onurlu kardeşimizle! Buraya gelmek bizim için her zaman büyük bir zevktir, Bekir mesleği olan candarma işinin ustasıdır!‘
‚Oh, sevgili dostlarım, kapımız size her zaman açık. Sizleri ağırlamak benim için her zaman büyük bir onurdur. Size daha önce de duyurduğum gibi, bugünkü buluşmamızın nedeni özellikle güzel: Sizi yeniden bulduğum çocukluk arkadaşımla tanıştırmak istiyorum!‘

Bekir bu sözlerle benden asil lordlara yaklaşmamı ve kendimi onlara tanıtmamı istemiş. Biraz mahcup bir şekilde, şimdi bu önemli ileri gelenlerinin karşısında duruyormuşum. Bir eşkıya olduğum ortaya çıkarsa nasıl tepki verirler? Ben de endişeliymişim – beyefendilerden biri ya da diğeri beni tanıyacak mıymış? Emin Emin değilmişim, bir dışlanmış olarak hayatımda birkaç beyefendiyle başım derde girmişti…Soylu lordlar da beni nasıl kategorize edeceklerini şaşırmış, bana şüpheyle bakıyorlarmış.
Ama sevgili Bekir kolunu bana dolamış ve şöyle demiş: ‚İşte benim sevgili, uzun zamandır kayıp olan çocukluk arkadaşım geliyor! İş onu Kaklık’a götürdü ve böylece birbirimizi yeniden bulacak kadar şanslıydık! Oh, şansıma inanamıyorum! Evet, o bir girişimci oldu, sevgili dostum Halil!‘


Bekir’den bu sözleri duyduktan sonra, ileri gelenlerin yüzleri düzelmiş ve bana şefkatle bakmaya başlamışlar. ‚Tanıştığımıza memnun oldum, sayın Halil Bey! Size bol kazançlı işler dilerim!‘ – ‚Honaz Belediyesi’ne bağlı Kaklık köyüne hoş geldiniz!‘ – ‚Genç bir işadamıyla tanışmak güzel. Ülkemizin böyle yetenekli insanlara ihtiyacı var.‘ – ‚Eğer işinizin başarısına katkıda bulunabilirsem, bundan onur duyarım!‘ – ‚İyi iş ilişkileri gibisi yoktur, biz Türkler birbirimize destek olmalıyız!‘ – ‚Bir kez olsun yeni bir yüz görmek güzel, gerçi düşününce… nedense çok tanıdık geliyorsunuz…genç erkekler bugünlerde birbirlerine çok benziyorlar. Ama dürüst bir hayat yaşayan çalışkan bir adam olduğun için sana hayranım. Rahman, koruyucu elini daima üzerinizde tutsun ve işlerinizi başarıyla bereketlendirsin!‘
Saygıdeğer beyefendiler beni göz hizasında selamladıktan sonra, son şüphelerimi bir kenara bırakmışım ve oyunu oynamaya başlamışım. Bir iş kurmak istememin mümkün olmadığını kim söylemiş? Mümkün olabilir… Kim bilir… Her halükarda, toplanan beyler onurlu bir adamla karşı karşıya olduklarına ikna olmuşlardı. Sevimli Bekirceğiz’in bana yardım etmek için bulduğu plan buymuş. İyi şöhretim sayesinde bu mahallede huzur içinde yaşayabiliyormuşum.
Akşam neşeli bir atmosferde geçmiş. İnanılmaz eğlenmişim çünkü yaşlılar, ileri gelenler ve başkanlar da kendileri hakkında çok konuşmuşlar ve bana soru sormadan orada bulunanların hayat hikayeleri hakkında çok şey öğrenmisim. Yeni bir dinleyici bulmuş olmak onlara iyi gelmiş. Akşam boyunca birkaç kadeh rakı boşaltılmış, biz daha çok rakılar içmişiz, çok kadehler tokuşturmuşuz.
‚Saygıdeğer konuğumuz Halil Bey’in şerefinize!‘ – ‚İşletmeniz başarılı olsun!‘ – ‚Bir araya gelmemize içelim!‘ – ‚Birbirimizi tanımanın şerefinize!‘ – ‚Sevgili Bekirceğiz’imize, çekici Çavuş’umuza! Bizim için her zaman bir sürprizi vardır, canımız candarmacağızımız!‘ – ‚Mutluluğuna, ey ay çocuğumuz! Saygıdeğer Halil ile birlikteliğiniz hayırlı olsun!‘ – ‚Evet, mutlu bir geleceğe!‘ – ‚Genç mutluluğa!‘ – ‚Her şey planlandığı gibi gelişsin!‘

Yedi köyün ileri gelenleri beni kutsamışlar. Ama beyler eve döndükten ve ben Bekir’le tekrar baş başa kaldıktan kaldıktan sonra bir şey beni endişelendirmiş. Çal’daki duruşma davetini içeren mektup hâlâ göğüs cebimdeymiş. Bu sorun çözülmemiş olsaydı burada nasıl huzur içinde yaşayabilirdim?
‚Çok sevdiğim Bekirceğiz, namlı şanlı candarmacağızım canım ciğerim! Beni onurlu bir adam yaptınız, beni, dağlara kaçan bir eşkıya olan beni! Benim iyiliğimi sağlamak için her şeyi yaptığını biliyorum. Ama, ah… bu mektubu görüyor musun? Ruhum onun ağırlığı altında…‘
‚Ona bir bakayım, sevgili dostum!…Bu, Çal’daki bir duruşmaya katılman için bir celptir. Bu Çal’da mahkemeye gitmen gerektiği anlamına geliyor. Randevu verildi… Aman Tanrım, çok yakında! Bu durumda zaman kaybetmemize izin vermeyin! Sevgili Halil, çabuk yat, yarın sabah ilk iş yola çıkacağız!‘
Arkadaşım Bekir’in tavsiyesine uymuşum ve neyse ki iyi bir uyku çekmeyi başarmışım, böylece ertesi sabah iyice dinlenmiştim ve kendimi olacaklara hazır hissediyormuşum.

Bu kez birlikte kahvaltı etmişiz ve Çal’daki mahkemeye yapacağımız yolculuk için kendimizi güçlendirmişiz. Bekir her ihtimale karşı tayın çantasına bir öğle yemeği ve bir şişe çay koymuş. Orada yürüyüş yapıp yapmayacağımızı merak ediyormuşum. Ama Bekir’im candarma’ydı ve onlar dünyayı şık bir şekilde gezme eğilimindemişler. Misafirhanenin ön avlusunda ayrılmaya hazır bir şekilde dururken, aşağıdaki muhteşem manzara beni karşılamış: gözümün yıldızı Bekir’i atlı bir candarma olarak gördümüşüm. Ama aura yayan candarma varlığım sıradan bir atın üzerinde oturmuyormuş. Hayretler içinde kaldım, Bekir bir tek boynuzlu atın sırtında oturuyormuş!
‚Sırayla bineriz, dostum. Tek boynuzlu at Çal’a giden yolu biliyor. Ondan korkma, çok uysaldır.‘
Bekir’in ilk binmesine izin vermişim. Kaderin bana bahşettiği bu muhteşem manzaradan keyif almışım. Bugün dışarısı ne çok sıcak ne de çok soğuk olduğundan hava bizden yanaydı. Neşeli bir şekilde önden yürümüşüm…
Yaklaşık iki saat yürüdükten sonra ovanın ortasındaymışız. Köylerden biraz uzakta doğal olarak güzel bir bölgeymiş. Tek boynuzlu atının yavaş yavaş taşıdığı Bekir’imin sol yanında, dizlerime kadar gelen çimenlerin arasında yürümüşüm.
‚Ah Bekir’im… önümüze ne çıkarsa çıksın, asla öfkeni kaybetmezsin!‘ düşünmüşüm. O olmasaydı bana ne olurmuşum? Biraz daha yürüdükten sonra kuşağımdan gümüş tabakayı çıkarıp Bekir’e vermişim: ‚İşte sevgili Bekirceğizim, sana küçük bir hediyem var. Bu muhtemelen elimde kalan son kıymetli şeydi. Bunu alman benim isteğim! Al bakalım!‘
Biraz şaşıran Bekir, tek boynuzlu atında durmuş. Uzanıp tabakayı almış.
‚Bu gerçek gümüş, ve ben sigara içmem, hayatım. Bunu asla bir hediye olarak almam…‘
‚Ama lütfen, sevgili candarma Bekir, lütfen al! Son değerli varlığımı miras alma onurunu yalnızca sen hak ediyorsun. Yardıma ihtiyacım olduğunda yanımda oldun, bana destek oldun, bana umut verdin ve yaşama cesaretimi yeniden alevlendirdin. Bana insanca ve saygılı davrandın, kalbinin sıcaklığını hissetmemi sağladın. Sana verebileceğim en az şey bu yadigâr, bu tabaka. Sigara içmediğini biliyorum, içinde artık sigara yok. İçine bir bakın, açın ve lütfen kendini görün!‘
Bekir heyecanla tabakayı açıp içine bakmış, içindeki koruyucu bezi dikkatlice kenara itmiş ve hayrete düşmüş…

‚Bu…bir…yüzük!‘
‚Bu bir nişan yüzüğü!‘
‚Nişan yüzüğü!…‘
Bekir hemen tek boynuzlu attan inmiş, bana mutlulukla güldü yanıma sokulmuş. Bana sıkıca sarılmış ve alnımdan ve yanaklarımdan öpmüş. Ellerimi öpmüş ve bana yumuşak gözlerle bakmış.
‚Halil hayatım, sevgili yavuklum!…Hadi burada çimlere oturalım, artık hepimizin biraz molaya ihtiyacı var…‘
Böylece yumuşak, kuru çimlerin üzerine oturmuşuz. Tek boynuzlu at bile bir anlığına uzanmış. Kırsal bir cennetin ortasında rahatsız edilmemişiz; uzaktan bir değirmen çarkının takırtısı duyuluyormumuş.
‚Bakalım yüzük sana yakışacak mı, sevgili yavuklum Bekir!‘
Yüzük, Bekir’in yüzük parmağına eldiven gibi oturmuştu. Sanki hiçbir zaman başka bir yere ait olmamış gibi. Yüzüğün Bekir’e bu kadar yakışmasına evlenmişim ve rahatlamış. Artık kalbimde endişe duymuyormuşum; İlişkimiz derin dostluktan doğmuş. Biz mahallenin çocukları yeniden birbirimizi bulmuştuk. Bekir’in hayatıma girmesiyle yeniden toplum önüne çıkabilmişim. Çal mahkemede de kurtuluş olur mu? Bekir sanki düşüncelerimi hissetmiş gibi başını kaldırıp gökyüzüne bakmış.
‚Ne olursa olsun yanındayım Halil’im! Senin iyi ve onurlu bir adam olduğunu biliyorum. Allah’ın izniyle her şey netleşecek. Her şey çok güzel olacak, hayatım.‘
Tekrar bana dönmüş, ağzını açmış, bir şey söylemek üzereymiş ama, ben onu kendime doğru çekip kucaklamışım ve alnını, yanaklarını ve ellerini öpmüşüm.
‚Büyüleyici Bekirceğiz’im, bana canlılık veren canım candarmacağızım! Göz yıldızım! Sen benim herşeyimsin! Evet, Allah’a olan tevekkülüne katılmak istiyorum. Çal’deki mahkemede her şey yolunda olsun.‘
Şimdi tek boynuzlu atın üstüne oturma sırası bendeymiş. Bekir mutlu bir şekilde yanımda yürümüş ve bana gülümsemiş. Yolumuz üzerinde bir ceviz bahçesi ile İsabey ve Yukarıseyitköy köylerinden geçmişiz. Tek boynuzlu atın sırtına çok rahat bir şekilde oturmuşum ve yumuşak kürkünü okşamışım. Çal ilçesine yaklaştığımızda tekrar Bekir’e bindirmişim. Sonunda mahkemeye ulaşmışız. Tam da doğru zamanda gelmişiz.
‚Halil Bey, lütfen duruşma için hemen mahkeme salonuna gelin. Candarmanız size eşlik edecek.‘ Ne güzel, Bekir’im de yanımda olabilirmiş.
Duruşma beklediğimden daha keyifli geçmiş. Mahkeme başkanı çok sakin ve güven telkin eden bir adammış. Korkmadan ona her şeyin nasıl olduğunu açık açık anlatmışım. Açık ve dürüst bir şekilde, hakimin hayat tecrübesine ve adalet duygusuna güvenerek ve Merhametli Olan’ın dürüst bir adam olarak beni koruyacağına inanarak her ayrıntıyı, hatırlayabildiğim her şeyi anlatmışım. Uzun konuşmamın ardından yine sakince oturmuşum, Bekir sempatik bir şekilde kolumdan tutmuş.
Mahkeme görüşmek üzere çekilmiş. Yargıç döndükten sonra bana şu açıklama yapılmış:
‚Olayları dikkatle inceledikten ve koşulları göz önünde bulundurduktan sonra mahkeme, mevcut davanın bir meşru müdafaa eylemi olduğu sonucuna varmıştır. Bu duruşmadan sonra Halil Bey hakkında herhangi bir cezai kovuşturma yapılamaz. Soruşturma kapanmış. Bu nedenle Halil Bey beraat etti.‘
Cezai kovuşturma yok, Soruşturma kapanmış, beraat etmişim! Son derece rahatlamışım. Bekir’le sarılmışız. Artık tamamen rahatlamışız, çünkü sonunda tüm endişelerimden kurtulmuşmuşum. Artık nereye gidersem gideyim gerçekten onurlu bir beyefendi olarak yaşayabilirmişim. Ama mutluluğu bana her zaman sadık kalan sevgili nişanlım Bekir’de bulduğum için başka yere bakmaya hiç niyetim yokmuş.
Çal gibi büyük bir şehirde sadece mahkeme değil, nüfus müdürlüğü de olacaktır, değil mi?